KFN Haberleri: YouTube'a "İsrail Yanlısı Sansür" Suçlaması! Filistinli İnsan Hakları Kanalları Kapatıldı!
Google'a ait video platformu YouTube, son günlerde aldığı radikal bir kararla küresel bir tartışmanın merkezine oturdu. Platform, aralarında Al-Haq, Al Mezan ve Filistin İnsan Hakları Merkezi (PCHR) gibi uluslararası alanda tanınan, on yıllardır faaliyet gösteren üç büyük Filistinli insan hakları örgütünün resmi kanallarını kapattı. Bu kanallarda, İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki eylemlerine dair binlerce video, tanıklık ve hukuki kanıt niteliğinde belge bulunuyordu. İnsan hakları savunucuları, bu hamleyi "sistematik sansür", "kanıt karartma" ve "İsrail yanlısı taraflılık" olarak nitelendirirken, YouTube ise "ABD yaptırımlarına uyum" savunmasının arkasına sığınıyor.Teknolojinin "Big Tech" devleri, jeopolitik krizlerdeki rollerinin ne kadar kritik ve tartışmalı olduğunu bir kez daha gösterdi. Dijital haklar alanında çalışan "The Intercept" ve "Sada Social" gibi platformların bu hafta ortaya çıkardığı skandal, sosyal medyanın "tarafsız bir platform" olup olmadığı yönündeki tartışmaları küresel çapta yeniden alevlendirdi.
Olayların merkezinde, YouTube'un "içerik kurallarını ihlal" gibi standart bir gerekçe göstermeden, Filistin'in en köklü ve Birleşmiş Milletler tarafından dahi tanınan üç saygın insan hakları izleme örgütünün hesaplarını kalıcı olarak silmesi yer alıyor.
Kapatılan kanallar:
- Al-Haq
- Al Mezan Center for Human Rights
- Palestinian Centre for Human Rights (PCHR)
Bu hamle, dijital hak savunucuları tarafından, YouTube'un "tehlikeli organizasyon" (Hamas gibi) içeriklerini temizleme bahanesinin çok ötesine geçtiği ve doğrudan "İsrail'in eylemlerini belgeleyen" sivil toplum kuruluşlarını hedef aldığı şeklinde yorumlandı.
YouTube'un Resmi Savunması: "ABD Yaptırımlarına Uyuyoruz"
Olayın büyümesi üzerine bir YouTube sözcüsü olan Boot Bullwinkle, The Intercept'e yaptığı açıklamada, bu silme işlemlerinin "içerik" ile ilgili olmadığını, "yasal bir zorunluluk" olduğunu savundu. Sözcü, Google'ın (YouTube'un ana şirketi) "geçerli yaptırımlara ve ticaret uyum yasalarına uymayı taahhüt ettiğini" belirtti.Bu savunmanın arka planı oldukça karmaşık. YouTube'un bu adımı, ABD hükümetinin "yakın zamanda" bu üç Filistinli insan hakları örgütünü, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ile işbirliği yaptıkları gerekçesiyle "yaptırım listesine" almasının hemen ardından geldi.
Yani YouTube, "Bu kanallar terörist içeriği yaydığı için değil, ABD hükümeti tarafından yaptırım listesine alındığı için kapatıldı" demeye getiriyor. Bu savunma, eleştirmenleri tatmin etmekten çok uzak kaldı. Zira bu durum, YouTube'un moderasyon kararlarını evrensel insan hakları normlarına göre değil, ABD dış politikasına ve müttefiklerinin (İsrail) çıkarlarına göre şekillendirdiği yönündeki suçlamaları güçlendirdi.
Karşı Argüman: "Bu Kanıt Karartmaktır"
Kapatılan kanalların temsilcileri ve uluslararası dijital hak grupları, bu savunmayı "kabul edilemez" olarak nitelendirdi.Sada Social Merkezi, yaptığı kınama açıklamasında, silinen içeriğin "sadece medya içeriği değil, hukuki kanıt niteliğinde" olduğunu vurguladı. Açıklamada, "Bu eylem, Filistinlilerin kolektif hafızasının önemli bir parçasını ve Filistin halkına karşı işlenen suçların sorumlularından hesap sorulması çabalarının temelini oluşturan görsel kanıtları silmeye yönelik kasıtlı bir girişimdir" denildi.
İnsan hakları savunucuları, YouTube'un bu eylemiyle "ağır insan hakları ihlallerinin failleri için cezasızlığı kolaylaştırdığını" iddia ediyor. Bu gruplar, kanalların ve içeriklerin derhal ve koşulsuz olarak geri yüklenmesini talep ediyor.
Sadece Bir Olay Değil: "Sistematik Taraflılık" İddiaları
Yaşanan bu son kanal kapatma skandalı, birçok uzman için bardağı taşıran son damla olsa da, YouTube ve diğer "Big Tech" platformlarının (özellikle Meta) Filistin ile ilgili içeriklere yönelik moderasyon politikaları uzun süredir tartışma konusuydu.1. Algoritmik Taraflılık ve "Aşırı Gözetim":Al-Shabaka gibi dijital hak ağlarının raporlarına göre, YouTube'un yapay zeka moderasyon algoritmaları, "Arapça" içerikleri ve özellikle "Batı Şeria" ve "Gazze"den yüklenen videoları "aşırı gözetim" (hyper-surveillance) altında tutuyor. Bu yapay zeka, bir ihlal olmasa bile, bu bölgelerden gelen içerikleri orantısız bir şekilde "şiddet içeren" veya "hassas" olarak etiketleme eğiliminde.
Filistinli bir gazetecinin, İsrail askerlerinin Filistinli bir çocuğa yönelik şiddetini belgelediği bir video, "şiddeti teşvik ettiği" gerekçesiyle değil, "şiddeti belgelediği" için yapay zeka tarafından kaldırılabiliyor. Aynı şekilde, Suriye'deki savaş suçlarını belgeleyen yüz binlerce videonun da 2018'de benzer bir "yapay zeka temizliği"ne kurban gittiği ve hukuki kanıtların yok olduğu biliniyor.
2. "Çifte Standart" ve İçerideki İsyan:Eleştirilerin bir diğer odağı ise YouTube'un (ve Meta'nın) moderasyon kurallarındaki bariz "çifte standart". Business & Human Rights Resource Centre tarafından yayınlanan raporlara göre, Filistin yanlısı, barışçıl protesto içerikleri dahi "Hassas Konu" veya "Şiddet İçeriği" olarak etiketlenip kısıtlanırken, İsrailli askerlerin veya grupların Filistinlilere yönelik "aşağılayıcı" veya "insanlık dışı" eylemlerini gösteren İbranice videoların platformda "kural ihlali" sayılmadığı iddia ediliyor.
Hatta WIRED'ın daha önceki raporlarına göre, bu çifte standart, Google ve YouTube çalışanları arasında da bir "iç isyana" neden olmuş durumda. Bazı çalışanlar, yönetime yazdıkları mektuplarda, "HarbuDarbu" gibi açıkça şiddet çağrısı içeren İsrail yanlısı içeriklere dokunulmazken, Filistinli eğitim videolarının bile "terörizm" ile ilişkilendirilerek kısıtlandığını belirterek şirketin moderasyon politikalarını "taraflı" olmakla suçlamıştı.
3. "Tehlikeli Organizasyon" Politikasının Silah Olarak Kullanılması:YouTube, politikası gereği ABD hükümeti tarafından "terörist organizasyon" olarak etiketlenen gruplara (Hamas gibi) ait içerikleri kaldırıyor. Ancak eleştirmenler, YouTube'un bu politikayı bir silah olarak kullandığını ve Hamas'ı hedef almanın ötesine geçerek, Hamas ile hiçbir ilgisi olmayan, meşru insan hakları örgütlerini, gazetecileri ve aktivistleri de "Hamas ile ilişkili" gibi geniş bir torbaya atarak susturduğunu iddia ediyor.
Son kapatılan üç insan hakları örgütünün Hamas ile değil, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ile olan ilişkileri nedeniyle yaptırıma uğraması, bu "politikanın genişletilerek silahlaştırıldığı" iddiasını güçlendiriyor.
Sonuç: Güven ve Şeffaflık Krizi
YouTube'un bu son hamlesi, platformun "küresel bir kamu meydanı" mı, yoksa "ABD dış politikasının bir uzantısı" mı olduğu sorusunu yeniden gündeme getirdi. Platform, bir yandan "dezenformasyon" ve "nefret söylemi" ile mücadele ettiğini iddia ederken, diğer yandan uluslararası tanınırlığı olan insan hakları örgütlerini, "kanıt niteliğindeki" arşivleriyle birlikte dijital dünyadan silmekle suçlanıyor.Bu durum, sadece Filistinli kullanıcıların değil, tüm dünyadaki aktivistlerin, gazetecilerin ve insan hakları savunucularının bu platformlara olan güvenini temelden sarsıyor. Silinen videolar, sadece birer "içerik" değil, aynı zamanda gelecekteki olası savaş suçu davaları için "kanıt" niteliğindeydi. Bu kanıtların, jeopolitik bir yaptırım kararına kurban gitmesi, "Big Tech"in insan hakları ve ifade özgürlüğü konusundaki rolünün ne kadar karmaşık ve sorunlu olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Sizce YouTube'un bu hamlesi, "yasalara uymak" zorunda olan bir şirketin "zorunlu" bir eylemi mi, yoksa "kanıt karartma" ve "taraflı sansür" olarak nitelendirilebilecek politik bir karar mı? Bir platformun, ABD yaptırımlarını evrensel insan hakları hukukunun üzerinde tutmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Yorumlarda bize katılın!